İçimizde Sakladığımız Kırılgan Sahneler, Bekleyişler, Karanlığın İçindeki Işık ve İnsan Olmak - 26
Merhaba, umarım iyisindir. Yayınevinden yeniler bu hafta da seninle. Keyifli okumalar!
Cihan Çakan’ın yalın ama derinlikli diliyle teatral bir anlatım ritmi benimsediği kitabı Manzaradan Geçmek, Notos Kitap’tan çıktı!
Cihan Çakan üçüncü öykü kitabı Manzaradan Geçmek’te ilişkilerin karanlıkta kalmış izlerinin peşine düşüyor. Zamanın içe büküldüğü bu öykülerde her yer ayrılıkların, yasın ve kayıpların somut birer yansıması.
Sakin bir nehir kenarında başlayıp yağmurlu şehir çatılarına, oradan bozkırın ıssız köy yollarına, dağların karla örtülü zirvelerine ve şehrin loş balkonlarına dek karakterlere eşlik ediyoruz. Bu yolculukta doğa ve mekân da arka plan olmaktan çıkarak soluk alıp veren bir karaktere dönüşüyor adeta.
Gece boyu süren bir iç hesaplaşma, sabahın ilk ışıklarıyla sonlanacak bir bekleyiş… Sabahın Kükreyişi raflarda.
Şimdi burada gecenin karanlığında oturmuş, sürekli şekil değiştiren tepelere aptal aptal bakarken -ki bu oyun sabah olup da eski hallerine dönene kadar devam edecek- Eugenio'ya karşı hem acıma hem de hayranlık duygularıyla dolup taşıyorum. Bu gezegen kocaman bir karmaşa. Yahudiler Müslümanları öldürüyor, Katolikler Protestanları havaya uçuruyor ve Birleşik Devletler başkanı rolünü üstlenen Beyaz Saray'ın görevlisi doğrudan Ruslarla bir çatışmaya doğru gidiyor. Yalanlar, iftiralar, İncil’in ve tarihin tahrif edilmesi dünyayı anlaşılmaz bir hale getirdi ve bu kaostan yükselmenin bir yolu var mı diye merak ediyorsunuz.
Karayiplerin yalnız ve yaşlanmış anlatıcısı, tropik bir adada, kitaplarıyla, köpekleriyle ve anılarının ağırlığıyla baş başadır. Fonda doğanın geceye ait sesleri yükselirken, bilinç ve bilinçdışı arasında salınan düşünceler ölüm, yalnızlık ve insanın doğayla kurduğu o kırılgan ilişki etrafında dolaşır. Sabahın doğuşuyla birlikte, bu bekleyişin nasıl bir sona varacağı sorusu kaçınılmazdır.
Yalnızlığın, dışlanmışlığın ve varoluşsal yabancılaşmanın izini süren romanlarıyla çağdaş edebiyatın en özgün anlatıcılarından Karayip edebiyatının münzevi sesi Tip Marugg, Sabahın Kükreyişi’nde doğayla insanın iç içe geçtiği, varoluşun karanlık kıyılarında gezinen, sarsıcı bir anlatı sunuyor.
Yazar Stephanie Bishop’ın aşka, evliliğe, hırslara, tutkulara, toplumun ve insanların ikiyüzlülüğüne dair anlattığı sarsıcı bir edebi gerilim hikâyesi.
Bir kadın, bir adam ve bir evliliğin portresi.
Kayıpların yarattığı travmaların ağırlığı altında kalmış bir kadın, yaşadığı büyük aşkın ve evliliğinin sona yaklaştığını hissettiğinde nasıl davranır? Bir kadın sanatı için her şeyden vazgeçer, toplumun ona dayattığı rolleri reddederse toplumun ona bakışı nasıl olur? Aşk nereye kadar bir sığınak, nereden sonra soluk alamadığımız bir hücreye dönüşür?
Tutkulu bir aşk, mutlu bir evlilik, birbirinin yetenekleriyle özdeşleşerek ulaşılan büyük sanatsal başarılardan sonra bir gemi seyahatinde çıkan fırtınada dağılan, yok olan yaşamlar.
“İnsanı insan yapan aklı kadar kalbi de…”
İnsanı insan yapan özellikler neler?
Neyi neden yapıyoruz?
Bebeklikten başlayan eğilimler gelişimimizi nasıl etkiliyor?
Olumsuz yaşantıların getirdiği döngü kırılabilir mi?
Kendimize gerçekten bakabiliyor muyuz?
Psikoloji profesörü Ayşe Bilge Selçuk, İnsan Her Koşulda’da tüm zayıf yanlarına rağmen insanın “insan olmak” için gösterdiği müthiş çabayı anlatıyor.
Yer yer bilimsel çalışmalara, bazen edebiyata, sinemaya bakıyor. Bağımlı olmadan bağlı kalmayı, toplum içinde yaşaması gerekirken kendi olabilmeyi, büyümekten öte yetişmeyi, hayatta kalmayı değil yaşamayı tarif eden, hem akla hem kalbe yaslanarak kısır döngülerden çıkış bulunabileceğini anlatan bu kitap, kendisinden başlayarak insanı anlamaya ve yine kendisinden başlayarak çocuğunu yetiştirmeye yönelen herkes için bir rehber niteliğinde.
Toksik Olumlama: Mutlu Olmakla Kafayı Bozmuş Bir Dünyada Kendin Olmak
İnsanlar her yeni gün pozitif olma baskısıyla karşı karşıya. “Güzel enerji eşittir güzel hayat” mottoları, “iyi tarafından bak” tavsiyeleri havada uçuşurken olumsuz kişileri tek mutluluk formülüyle susturmak mümkün: Gülümse geç! Hastalık, kayıp, ayrılık ve diğer zorluklarla karşı karşıya kalındığında bile gerçek duygular hakkında konuşmak, onları sindirerek zamanla daha iyi hissetmek için çok az fırsat var.
Peki olumlu olmak tüm sorunların çözümüyse neden çoğumuz endişeli, depresif ve tükenmiş hâldeyiz?
Bu kitap, toksik olumlamanın kendimize ve ilişkilerimize ne kadar zarar verdiğini ortaya koyarken araştırmalardan ve danışan hikâyelerinden besleniyor. Terapist Whitney Goodman’ın kaleme aldığı bu dürüst rehber, olumsuz duyguları deneyimlemenin ve onlarla başa çıkmanın etkili yollarını şefkatle sunuyor.
Yedinci Gün, Alper Dayıoğlu’nun Çince aslından çevirisiyle…
Kendimi, ormanına geri dönen ağaç, nehre karışan bir damla su, toprağa dönen bir toz zerresi gibi hissediyordum. Her yeni gelen siyah kurdeleli tıpkı bir sesin sessizliğe karışması gibi yerine oturuyordu. Ateşin çevresindeydik. Derin bir ıssızlığın ortasında binlerce söz havada uçuşuyordu. Sayısız küçük ve âciz canın kendi kendine anlattığı hikâyelerdi bunlar. Her biri veda ettiği öteki dünyada dönüp hatırlamak istemediği talihsiz şeyler yaşamıştı. Hepsi yalnız ve çaresizdi. Buraya kendi yasımızı tutarak gelmiştik, ancak bu zümrüt yeşili şenlik ateşinin çevresinde toplandığımızda, artık hiçbirimiz yalnız da değildik çaresiz de.
Yang Fei’nin doğumu gibi ölümü de hayret verici, olağandışıdır. Öteki dünyada gözlerini açtığında kendisini bir sisin içinde dolaşırken bulur. Yang Fei ölüdür ve henüz yakılmamış, gömülmemiş diğer ölülerle birlikte araftadır.
Yedi gün süren bu araf yürüyüşünde kendisinden önce veya sonra ölenlerle karşılaşır. Hem onların hikâyelerini dinler hem de dünyada geçirdiği kendi kırk bir yıllık yaşamının izini sürer.
Ölümden sonra ne oluyor sorusunun ilginç bir yanıt bulduğu bu çarpıcı Dantevari öyküde, ölümün bir sınır gibi ayırdığı iki dünya Yu Hua’nın usta kalemiyle benzersiz bir şekilde iç içe geçer.
Gölge Varsa Işık da Var.
Zamansız gelen kelebek habercidir, iyi dinle.
On üç öyküden ve üç bölümden oluşan Taşıyamadığım Yük, Ruhsan Çarpadan’ın 2024 Seyhan Livaneli Öykü Yarışması'nı kazanan “Aldığım Yol” ve “Kekik Kokusu” başlıklı öykülerinin de yer aldığı ilk öykü kitabı. Bazen silik bir fotoğrafın, bazen bir mercimek tanesinin, bazen yamalı bir yorganın çağrışım gücünden yararlanan Çarpadan, taşınan ve taşınamayan yükleri, alınan ve alınmayan yolları, kayıpları ve hiç kazanılmamışları anlatıyor Taşıyamadığım Yük’te. Bu öykülerde karanlık, daima içindeki ışıkla birlikte var oluyor.
Haftaya görüşürüz.